ZEMİN İNCELEMELERİ NASIL YAPILMALI?

Medeniyet Mühendisi · 3654

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Medeniyet Mühendisi

  • Admin
  • Yazar
  • *
    • İleti: 1991
    • +43/-2
    • Medeniyet Mühendisleri
: 09 Aralık 2014, 09:31:37
ZEMİN İNCELEMELERİ NASIL YAPILMALI?

MESLEĞİN GÜNCEL DURUMU

İnşaat mühendisliği mesleği Türkiye'de askeri mühendislikten sonra kurulmuş, gelişmiş en eski zemin incelemeleri nasıl yapılmalı? ve köklü mühendislik dalıdır. İnşaat Mühendisleri Odası en çok üyesi olan meslek odasıdır. Tarihte takılmış adına karşın Sinan'ın gerçekte mimar mı yoksa inşaat mühendisi mi olduğu konusu da tartışmalıdır.

Cumhuriyet döneminde başta istanbul Teknik Üniversitesi olmak üzere Yıldız Teknik Okulu, ODTÜ, KTÜ gibi eğitim kuruluşları 1970 lere kadar inşaat mühendisliği eğitimi için en iyi öğrenci­leri seçerek almış iznik çini ve seramikleri ve üstün kaliteli mühendis­leri yetiştirmişlerdir. Bu mezunlar toplumun her dalında çini sanatı ve düzeyinde, yurt dışında büyük proje­ler de dahil, üstün başarı kazanmışlardır.

Bu üstünlük inşaat mühendisliği camiasına yıllar içinde bir rahatlık kazandırmış gibi görünmekte­dir. Onlara göre bu üstün sınıfın ekmeğini kimse alamaz, paylaşamazdı. Oysa olaylar öyle geliş­medi, inşaat mühendisliği sürekli kan kaybetti. Bunda inşaat mühendisliği dalını seçen öğrenci­lerin kalitesinde beliren genel bir düşüş yanında 1960-1985 yılları arasında tüm meslek dallarında olduğu gibi İMO'da da olabildiğince sürmüş olan sistem kavgalarının da etkisi olasıdır.

Yıllar içinde orman mühendislerinden jeofizikçi­lere kadar birçok meslek dalı inşaat mühendis­lerinin etkinlik alanına girmiş kesici takım malzemeleri ve sadece inşaat mühendislerinin yetkili olması gereken, bina inşaatından yol yapımına kadar konularda pervasızca at oynatmışlardır.

Özellikle geoteknik mühendisliği dalı adından etkinlik alanlarına kadar meslekte Aşil'in topuğu olmuştur. Üniversitelerde 1970'lerden bu yana devlet tarafından plansız olarak açılan jeoloji yüksek iç mekan hava kalitesi ve jeofizik bölümleri mezunlarının sayıları talebin çok üzerinde arttığında bunlar kendi konuları dışında zemin incelemeleri, toprak/kaya yapıla­rının projelendirmesi gibi konulara yönelmişler­dir. Bu jeofizik yapı sektöründe eğitim ve kariyer ve jeoloji "mühendisleri" nin işsiz kalmaları düşünülemeyeceğine göre kaçınılmaz sonuç olan inşaat mühendisinin meslek alanına tecavüz, ya da girişler, 1980lerle birlikte başla­mıştır. 1999 depremlerinde aniden artan zemin etüdü talepleri bu sürecin gelişmesine uygun zemin hazırlamıştır.

Geoteknik mühendisliği adının kullanımı İskandinavya'da inşaat mühendisliğinin XX. Yüzyılın başlarında kullandığı "Geoteknikk/ Geoteknisk" ile başlamış olup A.B.D. döşemeler, döşeme kaplamaları ve uygulama yöntemleri ve İngilizce konuşan diğer ülkelerde ancak II.Dünya Savaşı sonrasında kullanılmağa başlanmıştır. Türkiye'de resmileşmesi ise Üniversitelerarası Kurul'un Mühendislik Bilimleri İnşaat Mühendisliği AnaBilim Dalı Dalı (911/1.050 No.lu) olarak kabulü ile gerçekleşmiştir.

Jeolog sayısının aşırı artmağa başladığı 1980'lerle birlikte önce dal'ın adı değiştirilmeğe baş­lanmış mimar sinan ve günümüz mimarisi ve yasal adı yerine 'Jeoteknik" adının ikamesi Jeoloji Mühendisleri Odasının adeta resmi politikası haline gelmiştir. Buna gerekçe olarak yabancı bir sözcüğün (jeoloji) Türkçe'de yaygın kullanımı öne sürülmekte, ama kimse geometri'nin Türkçe'de "jeometri" olarak olarak telaffuz edilmediğini hatırlamak istememektedir.

Jeoloji bir bilimdir. Bilimin sonsuz yolculuğunda her tür bilginin üretilmesi sentetik örtülerle su yalıtımı ve spekülasyon ola­nağı vardır. O kadar ki, Jeoloji Bölümlerinde bilime dayalı anabilim dalları yanında bir de "Uygulamalı Jeoloji" kürsüleri/anabilim dalları bulunmaktadır.

Jeofizik Mühendisliği ise yakın zamana kadar jeoloji bölümlerinde bir anabilim dalı olarak yaşa­mını sürdürmüş taze betonda işlenebilmenin ölçülmesi ve deneylerde kullanılan aletlerinin irdelenmesi ve depremler, petrol/gaz bazen su arama gibi yer kabuğunun büyük ölçekli problemlerine eğilmiştir. Oysa Türkiye'de günümüzde belki de dünyada ilk kez olarak parsel bazında zemin incelemeleri salt jeofizik ölçümleri ile ger­çekleştirilmekte, bu da birçok yabancı mühendisi hayrete düşürmektedir. Sismik ölçümlerle temel güvenli taşıma gücü, yatak katsayısı alçı sıva nasıl yapılır? ve oturma­ların hesaplaması dünyada sadece Türkiye'de yapılmaktadır!

O halde Geoteknik Mühendisliği neden inşaat mühendisliğinin üvey evladı haline gelmiş, diğer dalların önüne atılıvermiştir? Özeleştiri yapmak gerekir.

Günümüzde sayısı 44'ü bulan üniversitelerin inşaat mühendisliği bölüm­lerinden mezun meslekdaşlarla yapılan söyleşilerde büyük bir çoğunluk örneğin betonarme, çelik yapılar, yol mimarlık ve kimlik temrinleri- ı: türkiye’de modern yapı kültürünün bir profili ve benzeri derslerinde öğrendiklerini daha sonra uygulayabildiklerı için ken­dilerine yakın bulduklarını, zemin mekaniği sermaye şirketlerinde nev’i değişikliği ve temel derslerini ise (a) kendilerine yabancı geldiği (^okuduk­ları üniversitede ilgili öğre­tim elemanının bulunmadığı veya konuları öğretemediği (c)öğretim üyesinin maksi­mum öğrenci memnuniye­tini sağlamak için çok şey öğretmeden tam not ver­diği gerekçesi ile geoteknik konularından olabildiğince kaçındıklarını bildirmişlerdir. İnşaat mühendisi­nin birçok projede karşı karşıya kaldığı kayanın problemlerini çözmede gerekli olan kaya meka­niği konusu ise lisans düzeyinde hiçbir üniversi­tede öğretilmemekte, lisansüstünde ise birkaç üniversitede inşaat mühendisi olmayanlarca okutulmaktadır.

Sonuçta, inşaat mühendisi çözümünde kendisini hemen her zaman yetersiz bulduğu zemin prob­lemlerini (a) üniversitelere (b) piyasada ağırlıklı olarak bulunan jeoloji kökenli firmalara başvura­rak çözdürmeyi yeğlemektedir.

Bu gerçekler günümüzde oldukça çarpık bir zemin mühendisliği uygulamasını ortaya koy­muştur

- Konuyla ilgili kamu kuruluşları teknik üst düzey yöneticisi kadrosu çoğunlukla inşaat mühen­disi olmayanlardan oluşturulduğundan zemin etüdleri ile ilgili çıkartılmış tüm yönetmelik geleneksel ile teknolojik yapıların farkları ve genelgeler işlerin jeoloji, hatta jeofizik mühen­dislerince gerçekleştirilmesini öngörmektedir.

Bayındırlık Bakanlığı geoteknik konusunda uzman olmayan, zemin laboratuvarı deneyi öğrenmemiş kuruluş küreselleşme ve mimarlık ve kişilere bu konuda yetki belgesi vermektedir.

Böyle olmasa ve inşaat mühendislerine gereğince görev binalarda tesisat yalıtımı ve sorumluluk verilse dahi Türkiye'de yeterli sayıda uzman geoteknik mühendisinin bulunmaması iş akışında ciddi sorunlar yaratmaktadır.


ZEMİN İNCELEMELERİ NASIL YAPILMALI?

Bu aşamada Türkiye'de zemin incelemelerinin nasıl gerçekleştirildiğini kısaca değerlendirmede yarar olacaktır.

Öncelikle zemin inceleme­lerinin yakın zamana kadar işin sahibi idarelerce değil, yapımı üstlenmiş müteahhide yangın yalıtımı ve hiçbir ödeme öngö­rülmeden yaptırılmasından kaynaklandığını hatırlamak gerekir. Bir başka deyişle geoteknik raporun inşaat başladıktan sonra ses yalıtımı konusunda bir kaç açıklama ve ücret­siz olarak üretilmesi gelenek haline dönüşmüştür.

Bu uygulamadan çıkan trajik sonuçların birçoğu belleklerdedir. Son yıl­larda kamu suyun sebep olduğu korozyonun yapı dayanımı üzerindeki etkisi ve özel kuruluşlar bu vahim hatayı düzeltme yoluna gitmişlerdir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bünyesinde zemin araştırmaları 1987 tarihli bir genelge ve 1993te çıkartılmış "Zemin ve Temel Etüdü Raporunun Hazırlanmasına İlişkin Esaslar" başlıklı bir yönerge uyarınca yapılmaktadır. İnceleme konu­ları yerleşime uygunluk ve Ada/Parsel bazında etüd olarak iki ana başlıkta toplanabilir.

İmara yeni açılacak ya da durumu yeniden değer­lendirilecek alanlarda Afet İşleri Genel Müdürlüğü vekısmen İller Ban kası GMdenetiminde"sondajh" ve "gözlemsel" jeolojik raporlar esas alınmakta, gerektiğinde jeofizik ve geoteknik ölçümler yap­tırılmaktadır. Bu tür raporu hazırlamakta kimle­rin yetkili olduğu açıklık kazanmadığı gibi rapor sonucunda alan yerleşime uygun, önlemli ya da "yerleşime uygun olmayan" terimleri ile sınıflan­dırılmaktadır. Bu sonuncu nitelendirme etkisi ile birçok arazi yerleşime kapatılmakta, geotekniğin "yerleşilemeyecek ve sorunu çözülemeyecek alan bulunmadığı" kuralı gözardı edilmektedir. Bu nedenle yerleşime uygunluk raporlarının geoteknik mühendisinin katılımı ile hazırlanması hayati önem taşımaktadır. Örneğin, birçok yer heyelanlı olduğu gerekçesi ile imara açılmamak­tadır. Oysa günümüz teknolojisi büyük ve etkin kitle hareketlerini dahi kontrol altına alma ola­nağı getirmektedir.

Asıl sorun parsel bazında incelemeler konusunda belirmiştir. 100-10000 m2 gibi kısıtlı büyüklükte alanlarda ayrıntılı jeolojik incelemelerin ne denli gerekli olduğu tartışılacak konuların başında gel­mektedir. MTA Genel Müdürlüğü ve yerel yöne­timlerin hazırlamış olduğu uygun ölçekli ayrıntılı harita ve raporlar elde iken bir yerleşim merke­zinde ne tür bir yüzeysel jeoloji değerlendirmesi yapılacağı açıklığa kavuşmamıştır. Bizce, gere­ğince yetiştirilmiş bir jeomorfolog'un görüşleri bu konuda en az diğerleri kadar değer taşıya­bilir. Oysa Türkiye'de jeomorfoloji dalı Coğrafya Bölümlerinin gereğince önem verilmeyen bir anabilim dalı olarak kalmıştır.

Etüdü yapılacak alanlar kaya, yumuşak kaya/ sert zemin ve zemin olarak üç farklı ortam olarak ayırtlanırsa kaya ortamlarında sondajların olabil­diğince düşük sayıda tutulması ve sondaj araları­nın öncelikle jeofizik/sismik yöntemlerle güvenilir biçimde kapatılması en uygun sonuçları vere­cektir. Dolayısı ile jeolog tarafından kaya ortamı olarak nitelendirilen alanlarda jeofizik mühendi­sinin katkısı üst düzeyde olacaktır. Taşıma gücü temelin boyutlarından ve yeraltı su seviyesinden bağımsız olduğundan Geoteknikçi'nin görevi minimal olabilir.

Türkiye gibi ayrışma/yıpranma mekanizmaları­nın güçlü ve yaygın olduğu bölgelerde niteliğini önemli ölçüde yitirmiş kayalar ve aşırı konsolide killer çoğunca temel ortamını oluşturmaktadır. Bu gibi durumlarda jeolog-jeofizikçi-geoteknikçi işbirliği kaçınılmaz olmaktadır.

Uygulamada özellikle yeraltı su seviyesinin de bulunduğu problemli zemin ortamları ana sorunu oluşturmaktadır. Örneğin, kil ve şiltten ya da gevşek kumlardan oluşan batık bir zeminde yüzey sismiği ile zemin özellikleri tayin edile­meyeceğini kabul etmek istemeyen bu nedenle geoteknikçiye gereksinme duymayan jeofizikçi, sondaj sırasında yumuşak kilde yapılmış standard penetrasyon deneyi sonuçları ile temel boyutlandıran jeoloji mühendislerine sıkça rast­lanmaktadır. Oysa bu neredeyse tüm diğer ülke­lerde karşılıklı anlayış ve dayanışma ile yürütülen bir çalışma olmalıdır.

İşin yürütücüsü olan geoteknik mühendisi gerek­tiğinde jeolog ve jeomorfolog desteği alarak alanın kökeni hakkında güvenilir bir bilgi edinir. Sondaj ve yerinde deneylerin yerleri de gerekirse jeolog tarafından değiştirilir. Alanda kaya uygun derinlikte beliriyorsa yardıma jeofizikçi çağırılır ve gerekli ölçümler alınır. Günümüzde zeminin mekanik özelliklerini ölçen birçok yerinde (in situ) deney zaten sismik ölçüm aygıtını da içer­mektedir. Alınan örselenmiş ve örselenmemiş numuneler konusunda uzman olan bir laboratu-varda deneye tabi tutulur ve sonuçlar geoteknik mühendisine iletilir.

Rapor aşamasında deprem yönetmeliğinin iste­diği bilgiler zeminin gurubu ve sınıfı, ivme değer­leri, yapının doğal periyodunun tayini ve güvenli taşıma gücüdür. Bunların ötesinde zeminin ve taşıyıcı sistemin özelliklerini gözönüne alarak temel tipinin önerilmesi, yapının olası oturmaları­nın gözönüne alınması, temel çukuru için gerekli önlemler ve betonun zeminle olası etkileşiminin tahmini geoteknik mühendisince yapılacak işler­dir. Günümüzde hala yaygın olarak temel boyutlandırmasında kullanılan yatak katsayısı ks nin tayini de önem taşımaktadır. Büyük temeller söz konusu olduğunda bu parametrenin yüzeyde ya da derinde vidalı plaka taşıma deneyi ile ölçül­mesi gerekmektedir.

SONUÇ

Birçok konu gibi zemin incelemeleri de çok disiplinli bir mühendislik konusudur. Bu nedenle inceleme raporları gerekli şekilde yetişmiş inşaat, jeoloji ve jeofizik kökenli mühendisler ve jeomor-fologların konunun niteliği ölçüsünde katılımları ile hazırlanmalıdır.

Ancak, özellikle bina temellerinde işin sahibi olması gereken inşaat mühendislerinin arka planlara itilerek raporların onların hiç katılma­dığı guruplarca hazırlanması teknik açıdan kabul edilemez sonuçlar doğurmaktadır. Olay farklı mühendislik guruplarının çıkar/meslek kavgası haline gelmiştir. Tüm dünyada yapılan uygula­maların Türkiye'de de geçerlik kazanması için başta yetkin mühendislik konusunun çözümü olmak üzere İnşaat Mühendisleri Odasına önemli görevler düşmektedir.

Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye Ol veya Giriş Yap


Çevrimdışı minal4936

  • Yeni Üye
  • *
    • İleti: 1
    • +0/-0
Yanıtla #1 : 30 Mayıs 2017, 13:04:33
Linklerin Görülmesine İzin Verilmiyor Üye Ol veya Giriş Yap
ZEMİN İNCELEMELERİ NASIL YAPILMALI?

MESLEĞİN GÜNCEL DURUMU

İnşaat mühendisliği mesleği Türkiye'de askeri mühendislikten sonra kurulmuş, gelişmiş en eski zemin incelemeleri nasıl yapılmalı? ve köklü mühendislik dalıdır. İnşaat Mühendisleri Odası en çok üyesi olan meslek odasıdır. Tarihte takılmış adına karşın Sinan'ın gerçekte mimar mı yoksa inşaat mühendisi mi olduğu konusu da tartışmalıdır.

Cumhuriyet döneminde başta istanbul Teknik Üniversitesi olmak üzere Yıldız Teknik Okulu, ODTÜ, KTÜ gibi eğitim kuruluşları 1970 lere kadar inşaat mühendisliği eğitimi için en iyi öğrenci­leri seçerek almış iznik çini ve seramikleri ve üstün kaliteli mühendis­leri yetiştirmişlerdir. Bu mezunlar toplumun her dalında çini sanatı ve düzeyinde, yurt dışında büyük proje­ler de dahil, üstün başarı kazanmışlardır.

Bu üstünlük inşaat mühendisliği camiasına yıllar içinde bir rahatlık kazandırmış gibi görünmekte­dir. Onlara göre bu üstün sınıfın ekmeğini kimse alamaz, paylaşamazdı. Oysa olaylar öyle geliş­medi, inşaat mühendisliği sürekli kan kaybetti. Bunda inşaat mühendisliği dalını seçen öğrenci­lerin kalitesinde beliren genel bir düşüş yanında 1960-1985 yılları arasında tüm meslek dallarında olduğu gibi İMO'da da olabildiğince sürmüş olan sistem kavgalarının da etkisi olasıdır.

Yıllar içinde orman mühendislerinden jeofizikçi­lere kadar birçok meslek dalı inşaat mühendis­lerinin etkinlik alanına girmiş kesici takım malzemeleri ve sadece inşaat mühendislerinin yetkili olması gereken, bina inşaatından yol yapımına kadar konularda pervasızca at oynatmışlardır.

Özellikle geoteknik mühendisliği dalı adından etkinlik alanlarına kadar meslekte Aşil'in topuğu olmuştur. Üniversitelerde 1970'lerden bu yana devlet tarafından plansız olarak açılan jeoloji yüksek iç mekan hava kalitesi ve jeofizik bölümleri mezunlarının sayıları talebin çok üzerinde arttığında bunlar kendi konuları dışında zemin incelemeleri, toprak/kaya yapıla­rının projelendirmesi gibi konulara yönelmişler­dir. Bu jeofizik yapı sektöründe eğitim ve kariyer ve jeoloji "mühendisleri" nin işsiz kalmaları düşünülemeyeceğine göre kaçınılmaz sonuç olan inşaat mühendisinin meslek alanına tecavüz, ya da girişler, 1980lerle birlikte başla­mıştır. 1999 depremlerinde aniden artan zemin etüdü talepleri bu sürecin gelişmesine uygun zemin hazırlamıştır.

Geoteknik mühendisliği adının kullanımı İskandinavya'da inşaat mühendisliğinin XX. Yüzyılın başlarında kullandığı "Geoteknikk/ Geoteknisk" ile başlamış olup A.B.D. döşemeler, döşeme kaplamaları ve uygulama yöntemleri ve İngilizce konuşan diğer ülkelerde ancak II.Dünya Savaşı sonrasında kullanılmağa başlanmıştır. Türkiye'de resmileşmesi ise Üniversitelerarası Kurul'un Mühendislik Bilimleri İnşaat Mühendisliği AnaBilim Dalı Dalı (911/1.050 No.lu) olarak kabulü ile gerçekleşmiştir.

Jeolog sayısının aşırı artmağa başladığı 1980'lerle birlikte önce dal'ın adı değiştirilmeğe baş­lanmış mimar sinan ve günümüz mimarisi ve yasal adı yerine 'Jeoteknik" adının ikamesi Jeoloji Mühendisleri Odasının adeta resmi politikası haline gelmiştir. Buna gerekçe olarak yabancı bir sözcüğün (jeoloji) Türkçe'de yaygın kullanımı öne sürülmekte, ama kimse geometri'nin Türkçe'de "jeometri" olarak olarak telaffuz edilmediğini hatırlamak istememektedir.

Jeoloji bir bilimdir. Bilimin sonsuz yolculuğunda her tür bilginin üretilmesi sentetik örtülerle su yalıtımı ve spekülasyon ola­nağı vardır. O kadar ki, Jeoloji Bölümlerinde bilime dayalı anabilim dalları yanında bir de "Uygulamalı Jeoloji" kürsüleri/anabilim dalları bulunmaktadır.

Jeofizik Mühendisliği ise yakın zamana kadar jeoloji bölümlerinde bir anabilim dalı olarak yaşa­mını sürdürmüş taze betonda işlenebilmenin ölçülmesi ve deneylerde kullanılan aletlerinin irdelenmesi ve depremler, petrol/gaz bazen su arama gibi yer kabuğunun büyük ölçekli problemlerine eğilmiştir. Oysa Türkiye'de günümüzde belki de dünyada ilk kez olarak parsel bazında zemin incelemeleri salt jeofizik ölçümleri ile ger­çekleştirilmekte, bu da birçok yabancı mühendisi hayrete düşürmektedir. Sismik ölçümlerle temel güvenli taşıma gücü, yatak katsayısı alçı sıva nasıl yapılır? ve oturma­ların hesaplaması dünyada sadece Türkiye'de yapılmaktadır!

O halde Geoteknik Mühendisliği neden inşaat mühendisliğinin üvey evladı haline gelmiş, diğer dalların önüne atılıvermiştir? Özeleştiri yapmak gerekir.

Günümüzde sayısı 44'ü bulan üniversitelerin inşaat mühendisliği bölüm­lerinden mezun meslekdaşlarla yapılan söyleşilerde büyük bir çoğunluk örneğin betonarme, çelik yapılar, yol mimarlık ve kimlik temrinleri- ı: türkiye’de modern yapı kültürünün bir profili ve benzeri derslerinde öğrendiklerini daha sonra uygulayabildiklerı için ken­dilerine yakın bulduklarını, zemin mekaniği sermaye şirketlerinde nev’i değişikliği ve temel derslerini ise (a) kendilerine yabancı geldiği (^okuduk­ları üniversitede ilgili öğre­tim elemanının bulunmadığı veya konuları öğretemediği (c)öğretim üyesinin maksi­mum öğrenci memnuniye­tini sağlamak için çok şey öğretmeden tam not ver­diği gerekçesi ile geoteknik konularından olabildiğince kaçındıklarını bildirmişlerdir. İnşaat mühendisi­nin birçok projede karşı karşıya kaldığı kayanın problemlerini çözmede gerekli olan kaya meka­niği konusu ise lisans düzeyinde hiçbir üniversi­tede öğretilmemekte, lisansüstünde ise birkaç üniversitede inşaat mühendisi olmayanlarca okutulmaktadır.

Sonuçta, inşaat mühendisi çözümünde kendisini hemen her zaman yetersiz bulduğu zemin prob­lemlerini (a) üniversitelere (b) piyasada ağırlıklı olarak bulunan jeoloji kökenli firmalara başvura­rak çözdürmeyi yeğlemektedir.

Bu gerçekler günümüzde oldukça çarpık bir zemin mühendisliği uygulamasını ortaya koy­muştur

- Konuyla ilgili kamu kuruluşları teknik üst düzey yöneticisi kadrosu çoğunlukla inşaat mühen­disi olmayanlardan oluşturulduğundan zemin etüdleri ile ilgili çıkartılmış tüm yönetmelik geleneksel ile teknolojik yapıların farkları ve genelgeler işlerin jeoloji, hatta jeofizik mühen­dislerince gerçekleştirilmesini öngörmektedir.

Bayındırlık Bakanlığı geoteknik konusunda uzman olmayan, zemin laboratuvarı deneyi öğrenmemiş kuruluş küreselleşme ve mimarlık ve kişilere bu konuda yetki belgesi vermektedir.

Böyle olmasa ve inşaat mühendislerine gereğince görev binalarda tesisat yalıtımı ve sorumluluk verilse dahi Türkiye'de yeterli sayıda uzman geoteknik mühendisinin bulunmaması iş akışında ciddi sorunlar yaratmaktadır.


ZEMİN İNCELEMELERİ NASIL YAPILMALI?

Bu aşamada Türkiye'de zemin incelemelerinin nasıl gerçekleştirildiğini kısaca değerlendirmede yarar olacaktır.

Öncelikle zemin inceleme­lerinin yakın zamana kadar işin sahibi idarelerce değil, yapımı üstlenmiş müteahhide yangın yalıtımı ve hiçbir ödeme öngö­rülmeden yaptırılmasından kaynaklandığını hatırlamak gerekir. Bir başka deyişle geoteknik raporun inşaat başladıktan sonra ses yalıtımı konusunda bir kaç açıklama ve ücret­siz olarak üretilmesi gelenek haline dönüşmüştür.

Bu uygulamadan çıkan trajik sonuçların birçoğu belleklerdedir. Son yıl­larda kamu suyun sebep olduğu korozyonun yapı dayanımı üzerindeki etkisi ve özel kuruluşlar bu vahim hatayı düzeltme yoluna gitmişlerdir. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bünyesinde zemin araştırmaları 1987 tarihli bir genelge ve 1993te çıkartılmış "Zemin ve Temel Etüdü Raporunun Hazırlanmasına İlişkin Esaslar" başlıklı bir yönerge uyarınca yapılmaktadır. İnceleme konu­ları yerleşime uygunluk ve Ada/Parsel bazında etüd olarak iki ana başlıkta toplanabilir.

İmara yeni açılacak ya da durumu yeniden değer­lendirilecek alanlarda Afet İşleri Genel Müdürlüğü vekısmen İller Ban kası GMdenetiminde"sondajh" ve "gözlemsel" jeolojik raporlar esas alınmakta, gerektiğinde jeofizik ve geoteknik ölçümler yap­tırılmaktadır. Bu tür raporu hazırlamakta kimle­rin yetkili olduğu açıklık kazanmadığı gibi rapor sonucunda alan yerleşime uygun, önlemli ya da "yerleşime uygun olmayan" terimleri ile sınıflan­dırılmaktadır. Bu sonuncu nitelendirme etkisi ile birçok arazi yerleşime kapatılmakta, geotekniğin "yerleşilemeyecek ve sorunu çözülemeyecek alan bulunmadığı" kuralı gözardı edilmektedir. Bu nedenle yerleşime uygunluk raporlarının geoteknik mühendisinin katılımı ile hazırlanması hayati önem taşımaktadır. Örneğin, birçok yer heyelanlı olduğu gerekçesi ile imara açılmamak­tadır. Oysa günümüz teknolojisi büyük ve etkin kitle hareketlerini dahi kontrol altına alma ola­nağı getirmektedir.

Asıl sorun parsel bazında incelemeler konusunda belirmiştir. 100-10000 m2 gibi kısıtlı büyüklükte alanlarda ayrıntılı jeolojik incelemelerin ne denli gerekli olduğu tartışılacak konuların başında gel­mektedir. MTA Genel Müdürlüğü ve yerel yöne­timlerin hazırlamış olduğu uygun ölçekli ayrıntılı harita ve raporlar elde iken bir yerleşim merke­zinde ne tür bir yüzeysel jeoloji değerlendirmesi yapılacağı açıklığa kavuşmamıştır. Bizce, gere­ğince yetiştirilmiş bir jeomorfolog'un görüşleri bu konuda en az diğerleri kadar değer taşıya­bilir. Oysa Türkiye'de jeomorfoloji dalı Coğrafya Bölümlerinin gereğince önem verilmeyen bir anabilim dalı olarak kalmıştır.

Etüdü yapılacak alanlar kaya, yumuşak kaya/ sert zemin ve zemin olarak üç farklı ortam olarak ayırtlanırsa kaya ortamlarında sondajların olabil­diğince düşük sayıda tutulması ve sondaj araları­nın öncelikle jeofizik/sismik yöntemlerle güvenilir biçimde kapatılması en uygun sonuçları vere­cektir. Dolayısı ile jeolog tarafından kaya ortamı olarak nitelendirilen alanlarda jeofizik mühendi­sinin katkısı üst düzeyde olacaktır. Taşıma gücü temelin boyutlarından ve yeraltı su seviyesinden bağımsız olduğundan Geoteknikçi'nin görevi minimal olabilir.

Türkiye gibi ayrışma/yıpranma mekanizmaları­nın güçlü ve yaygın olduğu bölgelerde niteliğini önemli ölçüde yitirmiş kayalar ve aşırı konsolide killer çoğunca temel ortamını oluşturmaktadır. Bu gibi durumlarda jeolog-jeofizikçi-geoteknikçi işbirliği kaçınılmaz olmaktadır.

Uygulamada özellikle yeraltı su seviyesinin de bulunduğu problemli zemin ortamları ana sorunu oluşturmaktadır. Örneğin, kil ve şiltten ya da gevşek kumlardan oluşan batık bir zeminde yüzey sismiği ile zemin özellikleri tayin edile­meyeceğini kabul etmek istemeyen bu nedenle geoteknikçiye gereksinme duymayan jeofizikçi, sondaj sırasında yumuşak kilde yapılmış standard penetrasyon deneyi sonuçları ile temel boyutlandıran jeoloji mühendislerine sıkça rast­lanmaktadır. Oysa bu neredeyse tüm diğer ülke­lerde karşılıklı anlayış ve dayanışma ile yürütülen bir çalışma olmalıdır.

İşin yürütücüsü olan geoteknik mühendisi gerek­tiğinde jeolog ve jeomorfolog desteği alarak alanın kökeni hakkında güvenilir bir bilgi edinir. Sondaj ve yerinde deneylerin yerleri de gerekirse jeolog tarafından değiştirilir. Alanda kaya uygun derinlikte beliriyorsa yardıma jeofizikçi çağırılır ve gerekli ölçümler alınır. Günümüzde zeminin mekanik özelliklerini ölçen birçok yerinde (in situ) deney zaten sismik ölçüm aygıtını da içer­mektedir. Alınan örselenmiş ve örselenmemiş numuneler konusunda uzman olan bir laboratu-varda deneye tabi tutulur ve sonuçlar geoteknik mühendisine iletilir.

Rapor aşamasında deprem yönetmeliğinin iste­diği bilgiler zeminin gurubu ve sınıfı, ivme değer­leri, yapının doğal periyodunun tayini ve güvenli taşıma gücüdür. Bunların ötesinde zeminin ve taşıyıcı sistemin özelliklerini gözönüne alarak temel tipinin önerilmesi, yapının olası oturmaları­nın gözönüne alınması, temel çukuru için gerekli önlemler ve betonun zeminle olası etkileşiminin tahmini geoteknik mühendisince yapılacak işler­dir. Günümüzde hala yaygın olarak temel boyutlandırmasında kullanılan yatak katsayısı ks nin tayini de önem taşımaktadır. Büyük temeller söz konusu olduğunda bu parametrenin yüzeyde ya da derinde vidalı plaka taşıma deneyi ile ölçül­mesi gerekmektedir.

SONUÇ

Birçok konu gibi zemin incelemeleri de çok disiplinli bir mühendislik konusudur. Bu nedenle inceleme raporları gerekli şekilde yetişmiş inşaat, jeoloji ve jeofizik kökenli mühendisler ve jeomor-fologların konunun niteliği ölçüsünde katılımları ile hazırlanmalıdır.

Ancak, özellikle bina temellerinde işin sahibi olması gereken inşaat mühendislerinin arka planlara itilerek raporların onların hiç katılma­dığı guruplarca hazırlanması teknik açıdan kabul edilemez sonuçlar doğurmaktadır. Olay farklı mühendislik guruplarının çıkar/meslek kavgası haline gelmiştir. Tüm dünyada yapılan uygula­maların Türkiye'de de geçerlik kazanması için başta yetkin mühendislik konusunun çözümü olmak üzere İnşaat Mühendisleri Odasına önemli görevler düşmektedir.