Ege Denizi’ndeki Sismik Hareketliliğin Analizi ve Olası Etkileri

1. Giriş
Ege Denizi, tarih boyunca sık sık depremlerle sarsılan aktif bir tektonik bölge olarak bilinmektedir. Türkiye’nin batısında yer alan bu bölge, Anadolu, Avrasya ve Afrika levhalarının etkileşim alanında bulunduğu için oldukça karmaşık bir sismik yapıya sahiptir. Son günlerde meydana gelen art arda depremler, halk arasında endişe yaratırken, bilim insanları bölgedeki sismik hareketliliği yakından takip etmektedir. Özellikle 10 ve 11 Şubat 2025 tarihlerinde kaydedilen 5,2 ve 5,1 büyüklüğündeki depremler, Ege kıyılarında geniş bir alanda hissedilmiş ve kamuoyunun dikkatini bu bölgeye yöneltmiştir. Bu makalede, Ege Denizi’ndeki son sismik hareketliliğin nedenleri, bölgenin tektonik özellikleri ve olası etkileri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
2. Ege Denizi’nin Tektonik Yapısı ve Depremlerle Olan İlişkisi
Ege Denizi, aktif bir genişleme rejimi içinde yer almakta olup, bölgedeki levha hareketleri büyük ölçüde Helenik Yayı ve Batı Anadolu Fayı gibi ana tektonik yapılar tarafından şekillendirilmektedir. Helenik Yayı, Afrika levhasının Avrasya levhasının altına dalarak batıya doğru hareket ettiği, büyük ölçekli bir dalma-batma zonu olarak bilinmektedir. Bu dalma hareketi, Ege Denizi’nin güneyinde ve Girit Adası civarında sık sık derin odaklı depremler meydana gelmesine neden olmaktadır.
Bunun yanı sıra, Batı Anadolu genişleme rejimi, Kuzey Anadolu Fayı ile bağlantılı olarak, bölgedeki kabuğun gerilmesine ve kırılgan yapıların sık sık hareket etmesine yol açmaktadır. Ege Denizi’ndeki deprem aktivitesinin büyük bir kısmı normal faylanma karakterinde olup, kabuğun kuzey-güney yönlü gerilmesi sonucunda meydana gelmektedir. Son yıllarda yapılan jeolojik ve sismolojik çalışmalar, bölgedeki sarsıntıların büyük kısmının bu genişleme rejimiyle doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir (Taymaz et al., 1991).
3. Son Günlerde Ege Denizi’nde Meydana Gelen Depremler ve Sismik Hareketlilik
2025 yılının Şubat ayında Ege Denizi’nde meydana gelen sarsıntılar, uzmanlar tarafından dikkatle incelenmektedir. 10 Şubat’ta saat 23:16’da kaydedilen 5,2 büyüklüğündeki deprem, İzmir, Aydın, Muğla, Çanakkale ve çevresindeki illerde hissedilmiştir. Bu sarsıntının ardından, 11 Şubat’ta saat 01:37’de 5,1 büyüklüğünde bir başka deprem daha meydana gelmiştir. Depremlerin art arda meydana gelmesi, bölgedeki stres birikiminin devam ettiğini ve artçı şokların bir süre daha sürebileceğini göstermektedir.
Özellikle Santorini Adası civarında Ocak 2025’ten bu yana gözlenen yüzlerce küçük ve orta ölçekli deprem, bilim insanları tarafından “deprem fırtınası” olarak tanımlanmaktadır. Bu tür sismik hareketlilikler, büyük bir depremin habercisi olabileceği gibi, sadece bölgedeki tektonik dengenin yeniden düzenlenmesine de işaret edebilir. Ancak, Helenik Yayı gibi aktif fay sistemleri söz konusu olduğunda, büyük ölçekli depremlerin potansiyel olarak her zaman meydana gelebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
4. Olası Etkiler ve Deprem Riskine Karşı Önlemler
Son depremler, herhangi bir büyük yıkıma veya can kaybına yol açmamış olsa da, bölgedeki deprem riskinin göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Batı Anadolu’daki kıyı şehirleri, Ege Denizi’ndeki aktif fay hatlarına oldukça yakın konumda bulunmakta olup, bu durum, yerleşim bölgelerinin sismik hareketlerden doğrudan etkilenmesine neden olmaktadır. Geçmişte yaşanan büyük depremler, özellikle İzmir ve çevresindeki yapı stokunun depreme karşı ne derece dayanıklı olduğunu sorgulamayı zorunlu kılmaktadır. Yapılan araştırmalar, eski yapıların önemli bir kısmının güçlendirilmesi gerektiğini ve yeni yapılan binaların mevcut yönetmeliklere tam anlamıyla uygun inşa edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır (Emre et al., 2011).
Ayrıca, kıyı bölgelerindeki tsunami riski de göz önünde bulundurulmalıdır. Helenik Yayı’ndaki büyük ölçekli depremler sonucunda geçmişte tsunamilerin meydana geldiği bilinmektedir. Bu nedenle, Ege kıyılarında tsunamiye yönelik erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle kıyı bölgelerinde yaşayan halkın acil tahliye planları konusunda bilgilendirilmesi, olası bir felaketin etkilerini minimize etmek açısından kritik bir adımdır.
5. Sonuç ve Genel Değerlendirme
Ege Denizi’nde meydana gelen son depremler, bölgenin aktif tektonik yapısını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Helenik Yayı ve Batı Anadolu genişleme rejimi gibi büyük ölçekli tektonik süreçlerin etkisiyle, bu bölgede belirli aralıklarla büyük depremler yaşanmaktadır. Son depremler ciddi bir yıkıma neden olmasa da, bölgedeki stres birikiminin devam ettiği ve gelecekte daha büyük depremlerin meydana gelme olasılığının yüksek olduğu unutulmamalıdır.
Bu bağlamda, deprem riskine karşı alınması gereken en önemli önlemlerden biri, yapı stokunun depreme dayanıklı hale getirilmesidir. Mevcut binaların güçlendirilmesi, yeni yapıların depreme dayanıklı olarak inşa edilmesi ve kıyı şehirlerinde tsunami riskine karşı erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, halkın deprem anında ve sonrasında nasıl hareket etmesi gerektiği konusunda eğitilmesi büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, Ege Denizi’ndeki sismik aktivitenin dikkatle izlenmesi, hem bilim insanları hem de yerel yönetimler için kritik bir konu olmaya devam etmektedir. Olası bir büyük deprem karşısında hazırlıklı olunması, hem can hem de mal kayıplarını en aza indirmek açısından hayati bir öneme sahiptir.
Kaynakça
- Bozkurt, E. (2001). Neotectonics of Turkey – a synthesis. Geodinamica Acta, 14(1), 3-30.
- Emre, Ö., Duman, T.Y., Özalp, S., Elmacı, H., & Olgun, Ş. (2011). Active fault map of Turkey. General Directorate of Mineral Research and Exploration (MTA), Ankara.
- Papazachos, B.C., & Comninakis, P.E. (1982). Seismicity of the Aegean and surrounding area. Tectonophysics, 86(1-2), 127-142.
- Taymaz, T., Jackson, J., & McKenzie, D. (1991). Active tectonics of the North and Central Aegean Sea. Geophysical Journal International, 106(2), 433-490.
Erhan Baytak, Yüksek İnşaat Mühendisi, 2025